Merhaba,

Ülkemizin 100. Yılını heyecanla beklerken, zaman o kadar hızlı geçti ki 101. Yılına merhaba demeye çok az bir zaman kaldı.

Ben doğduğumdan bugüne yaş alırken, güncel tahminlere göre yaşadığımız dünya en az 4,374 milyar yaşında. Nasıl benim doğumum evrak üzerinden biliniyorsa, küçük mavi küremizin yaşı da uranyum ve kurşun tarihlendirilmesi yöntemiyle zirkon minerallerinin yaşının tespit edilmesine dayanıyor.

Kısacası biz üzerinde yaşadığımız dünyanın misafirleri olarak gelip giderken, koca yaşlı bir dünyanın çocuklarıyız. Dünya anne bize her güzelliğini sunmasına rağmen ona iyi bakamayan çocukları sayesinde erken yaşlanmış bir anne edasında…

Aslında bugün özlemlerimizi anlatmak için yola çıktım ama küçük mavi küreme yapılan eziyetler hiç aklımdan çıkmadığı için kelimelerim hemen buralara geliverdi. Yaş almak, yaşlanmak kelimelerine çocukluğumdan beri takıntılı olduğumdan benim için yaş almak aslında, büyümektir… Ama nasıl büyüdüğüm çok önemli tabii ki.

İleriye doğru akılla ilerleyenlerle, geriye doğru gitmeye çalışanların arasında sıkışan yaşam yolculuğumuzda yeni bir yıla girmeye hazırlanıyoruz. İçimizde özlemler, hatıralar…

Ve geriye dönüp baktığımda o kadar çok özlem biriktirmişim ki anlatamam size. Geçmişi özleyenlere söylenen sözü sizde hatırlarsınız “ sen artık yaşlanıyorsun”. Geçmişi özleyen sizce neden yaşlanıyor. Bugünden mutsuz olan kişi sadece yaşlanmakla suçlanıyor. Halbuki özlemek hala insan kalabilmişlerin hissettiği bir duygu.

Ben annemi, babamı, kardeşimi, çocukluğumu, çocukluğumun sokaklarını, oyunlarını, keyifli akşam yemeklerini, salıncağa binmeyi, kartopu oynamayı, arabanın arkasında ayaklarımı sallaya sallaya pikniğe gitmeyi özledim… ve daha çok şeyi özledim. Özlemek insana dair bence!

Okumayı yazmayı öğrendikten sonra, doğup büyüdüğüm Gölcük’te her yeni yıl kartpostal standının önünde kedi gibi dolanmayı özledim. O birbirinden şık, pırıl pırıl, masal gibi kartpostalları… Belki inanmazsınız ama harçlıklarımı biriktirip, sevdiğim kartpostalları aldığım günün bendeki heyecanını sadece görünce anlardınız. Akşam yemeğimi çabucak bitirir, masanın başında kime hangi yeni yıl mesajını yazayım diye düşünürdüm. Şimdiki gibi Google ansiklopedisinin olmadığı, bizim hayal kurabildiğimiz zamanlardı o zamanlar. Ve belki de hala bu yüzden yazabiliyor, üretebiliyoruz… Bizden sonraki kuşaklar hayatlarını a, b, c, d,e ve hatta ğ seçenekleri arasında işaretleyerek yaşayacaklar, yaşıyorlar maalesef.

İşte o masalsı kartları özledim. İşim gereği bilgisayarda kartpostal tasarımları yapıyorum ama asla o keyfi almıyorum. Elime almadığım, dokunamadığım kartlar üretiyorum. Ama pullu, ışıl ışıl kartları özlüyorum. Evet özlemek yaşlanmaksa yaşlandım, ama ben hala özlemenin insani bir duygu olduğunu iddia ediyorum.

Etrafımda sürekli yaşlandığını söyleyerek işten kaçan, ama istediğinde hoplaya zıplaya gezen, süslü püslü insanları hatırladım birden. Ve ne kadar zavallı olduklarını. Bence de yaşlanmıştı onlar, ruhları çirkin ve yaşlıydı. Çünkü yaşam izleri kıskançlıkla yoğrulmuştu. Sahi isimleri neydi onların? Demek ki özlenenler arasından silinip gitmişlerdi.

Efendim ben yaş alan birisiyim, sevgili okuyucum umarım sende öylesindir. Çünkü yaşlanmak az önce yazdığım ismini unuttuğumuz, hayatımızın bir bölümünü yalanlarıyla çalan diğerlerine uyuyor. Üreten, düşünen, hayal edenler ise dünyanın çalışkan çocukları olarak sadece yaş alıyorlar. Yaşlanmak, beyin ve beden fonksiyonlarımız yavaşladığında doğal bir süreç olarak yaşayacağımız bir dönem olacak hayatlarımızda.

Kartpostalların pırıltısını özleyen, masal dinlemeyi seven, içindeki çocuğu asla büyütmeyen, yollarda şarkı söyleyebilen, işi yalandan dolandan geçmeyen yaş alanlara yeni yılda nice güzellikler diliyorum. Öyle güzel yaş alın ki, mutluluğunuz yüzünüzden anlaşılsın.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…