Martı seslerini duymak huzur veriyor bana, özellikle kıyıya, limana, denizin tuzlu kokusuna hasret kalmış gibi hissettiriyor. Şehirde betonların arasında sıkışıp kalınca insanın kulağı bile doğanın sesine, özgürlüğün yankısına özlem duyuyor. Martı sesi tam da bu özgürlüğün sesi benim için.

O martılar kim bilir ne öyküler biriktiriyor o çığlıklarında, belki dalgaların köpüğüne karışmış bir anının belki bir balıkçı ağının denize bıraktığı izlerin yankısıdır. Ama biz, bu betonlaşmış yaşamın içinde, onların anlattıklarını dinlemeye çoktan unutmuşuz.

Sabah serinliğinde sesleriyle uyandırıyor ya o ses insanı mutlu ediyor. Güneşin yeni doğduğu zamanlarda onları izlemek o kadar güzel oluyor ki bir çay, bir simit ve o serin havada onları izlemek…

Biz martı sesleri duyuyoruz, garip bir sevinç sarıyor içimizi de farkında değiliz. Sıcak bölgelerde martı bulmak zor oluyor. O sese özlemin ne olduğunu ancak başka yere taşıyanlar anlar. O martıların çığlıkları çocuk anılarına kadar iner.

İstanbul’da bulunduğum süre boyunca o martı seslerine uyanırdım, çocukluğa duyulan özlemin izleri vardı o seslerde, martı çığlıkları güne başlamanın en güzel yanıydı.

Benim için çocukluğun sesi olarak martı çığlıkları geçmişe özlem duymam için birebir…