Antalya’nın havasına gerçekten güven olmaz. Güneşin altında terlerken akşam serinliğinde ürpermek, burada yaşayan herkesin alışkın olduğu bir durum. Ama itiraf edelim, bazen gerçekten abartıyor!
Daha dün öğle saatlerinde sokaklar yazdan kalma bir gün yaşıyordu. Kafelerde oturanlar güneş gözlüklerini takmış, sahilde yürüyüş yapanlar denize girme planları yapıyordu. Kışın ortasında, yazlık sandaletle dolaşmanın verdiği o küçük zafer hissi var ya, işte onu Antalya’da bol bol yaşarsınız.
Ama sonra? Gökyüzü kurşuni bir örtüyle kaplanmış. Hava öyle kapalı ki, sanki biri güneşi çalıp götürmüş gibi. Güneşin eksikliği bir yana, insanın içini bir hüzün kaplıyor.
Tam "Neyse, belki birazdan açar" diye düşünürken bir bakıyorsunuz, damlalar düşmeye başlıyor. İşte burada devreye Antalya'nın klasik sürprizlerinden biri giriyor. Aniden bastıran sağanak! Çatılara vuran o ilk damlalar, birkaç dakika içinde koca bir yağmura dönüşebiliyor. Herkes panikle bir yerlere kaçışıyor, ama biz buranın yerlileri, birkaç dakika sonra güneş açacağını bilerek şemsiyeyi bile açmıyoruz.
İtiraf edeyim, bu hava değişimleri bazen hoşuma gidiyor. Sabah kapalı bir hava, öğleden sonra pırıl pırıl bir güneş, akşam serin bir meltem… Her gün tekdüze olsa sıkıcı olmaz mıydı? Antalya’nın havası, tıpkı burada yaşayan insanlar gibi, hareketli ve sürprizlerle dolu.
Ama tabii ki bunun zorlukları da yok değil. Bir gün içinde hem yaz hem kış yaşayabildiğimiz için dolabımızda her mevsime uygun kıyafet bulundurmak zorundayız. Sabah mont giyip öğlen tişörte dönmek, akşam ise tekrar kazak giymek, Antalya’nın bize kazandırdığı reflekslerden biri.
Sonuç olarak, Antalya’da yaşamanın altın kuralı: Havaya güvenme, hazırlıklı ol! Güneşin daimi olduğunu düşünmek büyük hata. Yanında bir hırka taşımak, her an yağmur ihtimalini göz önünde bulundurmak gerek. Ama ne olursa olsun, bu değişken hava bile Antalya’nın güzelliğine güzellik katıyor.
Bu havalar böyle insan gibi bugün iyi yarın kötü olabiliyor önemli olan tutarlı olması…