Merhaba, Yaşadığım andan çok izlediklerimden kalanları aktarmayı seven yanımla, mini bir bayram sonrası güncesi yazmak istedim. Aman efendim yazacak ne çok şey varmış, inanamazsınız?
Kırmızı pabuçlarımı başucuma koyarak, komşuların kapılarını çalıp el öperek, yanaklarım ve ceplerim şeker içinde samimi zamanların bayramlarında çocuktum ben. Komşuların birbirine sundukları el yapımı tatlılardan, ütülü mendil arasına sıkıştırılmış bayram harçlıklarına kadar keyifle geçen, evlerden misafir eksik olmayan zamanların bayramlarında… Ve hatta çoğu evde telefonun olmadığı, posta kutularının bayram kartlarıyla dolduğu zamanların neşeli bayramlarını bilirim ben. İyi ki de bilirim, iyi ki o zamanlarda yaşamışım o içten bayramları, iyi ki…
Zamanımız o kadar değerliyken sürekli uzun tatillere ihtiyacımız varmış gibi dokuz güne tamamlanan uzun bir zaman diliminin içinde Antalya sokaklarında gezdim. Mekanlarından, sokaklarına, mezarlıklarından, deniz kenarına kadar dolandım durdum desem yalan olmaz.
Kendisini Müslüman olarak ilan eden ama daha inandığı dinin esaslarını bile bilmeyen insanların kirlettiği her yeri gözlemledim. Ve üstelik inanç için tutulmuş bir dönemin sonrasında, ramazan bayramında! Ki ben çocukluğumdan beri şeker bayramı demeyi tercih eden yanımla şeker tadında zamanlar geçirmeyi umut ettiğim günler olmuştur bayram süreci. Yaklaşık otuz gün boyunca inanç için tutulan orucun, bir yanıyla iradeye sahip olma yolculuğunda, bayram sürecinde karşıma çıkan birkaç örneği vermek istiyorum. Eminim sizlerde neler neler gördünüz, nelere şahit oldunuz ama sustunuz. Bu tür önemli konularda susmak ne kadar doğru bilmiyorum ama ben susmayı sevmiyorum.
Öncelikle bayramın ilk saatlerinde evden çıktığımda yaşadığım apartmanın içine atılan şeker kabı, sigara izmariti ve peçete pislikleriyle başladım inanan insanlarımızın Ramazan Bayramı’na. Söylenecek çok şey vardı aslında, bütün zilleri çalıp hayırdır arkadaşlar ben uyurken apartmana ne olmuş böyle, hadi ben uyuyordum sizde mi demek vardı ama demedim. Çünkü birbirine asla saygı duymayan ama oruç tutan insanların oturduğu bir apartmanda, sistem yüzünden yaşamaya mecbur olanlardan sadece biriyim. Yine de susmadım apartman grubundan yazarak sorguladım dini bütün arkadaşları…
Aman dedim çıktım binadan ama her yer bizim apartman gibi olmamış mı? Hava sıcak ve çöp tenekelerinin ağzı sonuna kadar açık, etrafı çöp dolmamış mı? Hadi dedim içimden kendime görme kızım yürü… tek delisi sen misin buraların dedim ama kör olmak lazımdı görmemek için, gördüm inanın ki!
Benim tüm sevdiklerim doğduğum yerin topraklarında yattıklarından bende Andızlı mezarlığının sessizlerini ziyaret etmek istedim ve bayramın ikinci günü komşumla mezarlık ziyaretine gittik. Kimsesizlerin mezarlarını yıkadık, pakladık, topraklarını çapaladık, solan çiçekleri temizledik çiçek ektik, maneviyatımız huzur bulana kadar saatlerce elimizden geldiğince çalıştık durduk. Mezar araları, yolları pislik içindeydi. Sigara, peçete ve şeker kapları, içecek şişeleri, gazete, naylon torba… Gerçekten buna anlam verebiliyor musunuz? Öteki aleme geçen sevdiklerinizi ziyarete gelip, ne kadar çöpünüz varsa oraya atıp gidiyorsunuz öyle mi? Sonrada dini görevinizi yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz… Ben anlamakta zorluk çekiyorum. Bizim insanımız ne zaman bu kadar pis oldu ve hatta duyarsız… Unutmadan! Mezarlık önünde ki çiçekçilerin kirlettiği yerler ise ayrı bir sorundu…
Deniz kenarlarını anlatayım mı? İnanın berbat kelime olarak yetmez… Birde konuşmaların sonunda ünlem gibi kullanılan küfürleri unutmamak lazım tabii ki.
Ramazan Bayramı dini bayramlarımızdan biri olarak kutlanan aslında birlik, beraberlik ve öze dönüş yolculuğunun şekerle tatlandırıldığı güzel bir bayram. Ama bu inanç sistemi içinde insanoğlu ne zaman bu kadar pisliğe ve kötülüğe evrildi anlamak çok zor. Küfür, pislik, çöp, duyarsızlık bu bayrama yakışır mı? Benim çocukluğumun bayramlarında yakışmazdı! Hatta ruhu pis olan insanlardan herkes uzak dururdu. Ama şimdilerde sayıları o kadar çok ki ruhu temiz insana hasret kaldık desek yeridir…
İnançla değil insanca çevreye sahip çıkıldığı, küfrün yerini güzel sözcüklerin aldığı, mezarlıkta kimsesizlerin unutulmadığı, çocukların yine sevimli bakışlarıyla kapı kapı gezdiği, bayram ziyaretlerinde balkonlardan gelen neşeli sohbetlerin arttığı nice güzel bayramlara ulaşmak dileğiyle. Hem de şeker tadında…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle...